Site icon Tarım Raporu

Dikey Tarım Şehirlerde Yükseliyor: Gıda Çöllerine Yeni Çözüm

ABD’de dikey tarım girişimleri, şehir merkezleri ve “gıda çölleri” olarak anılan bölgelerde küçük ölçekli dikey çiftliklerle gıda güvenliğine katkı sağlıyor. Sürdürülebilirlik vaadiyle dikkat çeken bu trend, su ve alan verimliliğiyle öne çıkarken, büyük şirketlerin finansal zorlukları sonrasında yerel çözümler olarak önem kazanıyor.

Şehir Merkezleri ve Gıda Çöllerinde Dikey Tarım

Geleneksel tarıma alternatif olarak ortaya çıkan dikey tarım, özellikle şehir merkezlerinde atıl binaları ve kırsal gıda çöllerini üretime kazandırmasıyla gündemde. ABD Tarım Bakanlığı verilerine göre ülkede yaklaşık 53 milyon kişi taze ve sağlıklı gıdaya erişimin kısıtlı olduğu gıda çöllerinde yaşıyor. Bu soruna çözüm arayan girişimler, metropollerde boş kalan depo, ofis ve mağaza gibi alanları topraksız tarımla yeşillendiriyor. Örneğin Teksas eyaletinin Houston kentinde, gıda çölü olarak tanımlanan bir mahallede iki topluluk merkezine kurulan dikey tarım sistemleri sayesinde mahalle sakinlerine yakın çevrede uygun fiyatlı taze sebze-meyve sağlanması hedefleniyor. Benzer şekilde Arizona’da Mesa şehrindeki True Garden adlı küçük bir dikey çiftlik, dokuz metreyi bulan kulelerde marul, fesleğen, rezene gibi ürünler yetiştirerek bulunduğu bölgenin gıda ihtiyacını karşılamaya katkı sunuyor. Bu tesis, çöl iklimine rağmen difüze güneş ışığıyla yıl boyunca üretim yapabiliyor; dışarısı 46°C’ye ulaşsa dahi içeride gıda yetiştirebildiklerini belirtiyorlar.

Sürdürülebilir Üretim: Su, Alan ve Karbon Tasarrufu

Dikey tarımın en büyük avantajlarından biri, sürdürülebilirlik alanında sağladığı kazanımlar. Yapılan araştırmalar dikey tarımın geleneksel tarıma kıyasla %90 daha az su kullandığını ve aynı alanda 10 kat fazla ürün elde edilebildiğini gösteriyor. Nitekim Arizona’nın Mesa kentindeki True Garden tesisinin kurucusu Troy Albright, dikey tarımla 10 kat daha fazla gıda üretebildiklerini ve bunu yaparken %90-98 oranında daha az su tükettiklerini vurguluyor. Bu sayede Mesa’daki çiftlik tek bir ayda 6.8 ton yeşillik hasat edebiliyor. Su kıtlığı yaşayan bölgeler için bu verimlilik kritik önem taşıyor. Örneğin Arizona’nın başkenti Phoenix’te tatlı su kaynaklarının %72’si tarımsal sulamada kullanılıyor ve bölge tarihin en büyük kuraklık krizlerinden birini yaşıyor. Bu koşullarda Phoenix’te Homer Farms adlı girişim, şehirdeki kullanılmayan bir tamirhaneyi dikey çiftliğe dönüştürerek çok daha az suyla yüksek miktarda gıda üretimi yapmaya başladı. Amaçları, konvansiyonel tarımın su yükünü azaltırken yerel gıda arzını sürdürmek.

Dikey tarımın çevresel faydaları su tasarrufuyla sınırlı değil. Alan verimliliği sayesinde dikey çiftlikler, yatay tarıma göre küçük bir metrekarede kat kat üretim yapabiliyor. Ayrıca kapalı ve kontrollü ortamlarda yetiştirme yapıldığı için pestisit veya herbisit kullanımına gerek kalmıyor. Bu da toprağa ve su kaynaklarına kimyasal karışmaması anlamına geliyor. Ürünler tüketiciye çok daha kısa tedarik zincirleriyle ulaştığından karbon ayak izi de azalıyor. Örneğin ABD’de tüketilen sıradan bir marulun tarladan sofraya ortalama 3.200 km yol kat ettiği tahmin ediliyor. Oysa yerel bir dikey çiftlikte yetiştirilen marul, 24 saat içinde dalından koparıldığı en taze ve besleyici haliyle mahalledeki tüketiciye ulaştırılabiliyor. Bu, uzun mesafeli taşımanın ve buna bağlı yakıt tüketiminin ortadan kalkması anlamına geliyor. Böylece şehir içi dikey tarım, gıdaların “food miles” denilen taşıma mesafesini kısaltarak nakliye kaynaklı emisyonları minimize ediyor.

Yine de dikey tarım tesislerinin enerji kullanımı konusunda dikkat çekilen bir yönü var. Bitkilerin güneş yerine yapay LED ışıkları altında yetiştiği ve iklimlendirme sistemlerinin sürekli çalıştığı bu tesisler yoğun elektrik tüketebiliyor. Nitekim kâr amacı gütmeyen bir kurumun incelediği 12 kapalı dikey çiftlikten 5’inin, metrekare bazında bir hastaneyle eşdeğer miktarda enerji harcadığı rapor edildi. Bu nedenle uzmanlar, yenilenebilir enerji entegrasyonu ve enerji verimliliği teknolojilerinin dikey tarımın geleceğinde kritik rol oynadığını belirtiyor.

Büyük Ölçekli Dikey Tarımın Zorlukları

Dikey tarım konsepti büyük umutlar vadetse de özellikle büyük ölçekli yüksek teknolojili dikey tarım şirketleri son yıllarda ciddi finansal zorluklarla karşılaştı. Son beş yılda küresel çapta bu alana yaklaşık 4 milyar dolar risk sermayesi yatırıldı, ancak başta Jeff Bezos’un desteklediği Plenty olmak üzere birçok büyük girişim art arda iflas bayrağını çekti. ABD merkezli Bowery Farming 2024 sonunda yüz milyonlarca dolarlık yatırım almasına rağmen kapanma kararı alırken, sektörün öncü isimlerinden AeroFarms ve AppHarvest da 2023 yılında iflas korumasına başvurmak zorunda kaldı. Yüz milyonlarca dolarlık yatırımlara rağmen kârlılık sağlayamayan bu şirketlerin sorunları, dikey tarımın büyük ölçekli ve enerji yoğun modellerinin ekonomik sürdürülebilirliğini sorgulattı. Gelinen noktada ABD’de sadece birkaç büyük dikey tarım firması faaliyetine devam edebiliyor. Bu çöküş dalgası, sektörde “Dikey Tarım 2.0” olarak anılan yeni bir yaklaşımın önünü açtı. Yeni dönemde devasa fabrikamsı üretim tesisleri yerine, daha küçük ölçekli, yerel odaklı dikey çiftlikler dikkat çekiyor.

Yerel Dikey Bahçeler ve Gelecek Perspektifi

Büyük oyuncuların yaşadığı sorunlar sonrasında mini dikey bahçeler ve mahalle ölçekli girişimler, hem sosyal hem çevresel katkılarıyla ön plana çıkmaya başladı. Küçük dikey tarım sistemleri, toplulukların kendi gıdasını yetiştirmesine imkan tanıyarak yerel gıda güvenliğini güçlendiriyor. Örneğin Eden Grow Systems adlı girişim, Houston’da gıda çölü olarak bilinen bir bölgede mahalle merkezlerine yerleştirdiği mobil dikey tarım kuleleriyle taze ürünlere erişim sağladı. Şirketin CEO’su Bart Womack, bu teknolojiyi toplumun geneline yayarak belirsiz zamanlarda insanların uyum sağlayabileceği “küçük gıda güvenliği adacıkları” oluşturmak istediklerini ifade ediyor. Dikey tarımın bu şekilde toplumsal dayanışmayı da artırabileceği düşünülüyor.

Yerel dikey çiftlikler, bulundukları bölgede istihdam yaratma potansiyeline de sahip. ABD’nin Maine eyaletinde kurulacak yeni bir altı katlı dikey sera, sadece bölge halkına taze ürün sunmakla kalmayıp gelişimsel engelli bireyler de dahil olmak üzere yeni nesil kentsel çiftçilere iş olanağı sağlayacak şekilde planlandı. Bu tür projeler, tarım sektöründe azalan iş gücüne karşılık şehirlerde yeni iş kolları oluşturuyor. Dikey tarım girişimcileri, okullar ve belediyelerle iş birliği içinde gençlere tarım teknolojileri konusunda eğitimler vererek yerel kapasiteyi artırıyor. Örneğin True Garden şirketi, yüksek otomasyon ve pahalı yapay ışıklar yerine Arizona güneşini kullanan düşük maliyetli bir dikey tarım modeli geliştirdi. Yaklaşık 600 dolar maliyetindeki dikey tarım kuleleri okullara, topluluk merkezlerine hatta kullanılmayan ofis binalarına kolayca kurulabiliyor. Şirketin kurucusu Troy Albright, ABD genelinde boş binaların “gıda kondominyumlarına” dönüştürülebileceğini ve her metropolün bünyesinde küçük bir kentsel çiftlik bulunması gerektiğini vurguluyor. Gerçekten de pandemi sonrası boş kalan pek çok işyeri binası, bu vizyon sayesinde şehir tarımına kazandırılabilecek alanlar olarak görülmeye başlandı.

Sonuç olarak, dikey tarım küçük ölçekli de olsa sürdürülebilir gıda üretimi için kritik bir rol oynamaya hazırlanıyor. Uzmanlar, iklim değişikliği, su kıtlığı ve tarım arazilerinin daralması gibi tehditler karşısında dikey tarımın bir lüks değil gereklilik haline geleceğini belirtiyor. “Bunu başarmamazlık edemeyiz; kentsel merkezlerde dirençli gıda merkezleri oluşturmak kritik önemde” diyen sektör yetkilileri, dikey tarımın şehirlerin gıda güvenliği için zorunlu bir çözüm olacağını vurguluyor. Suyu az, verimi yüksek ve karbon ayak izi düşük üretim yapısıyla dikey tarım, geleneksel tarıma tamamlayıcı bir alternatif olarak şehirden kırsala her ölçekte yaygınlaşmaya devam edecek gibi görünüyor.

Exit mobile version